• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/vehbiaksit
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=5321561576
  • https://www.twitter.com/vehbiaksit
  • https://www.instagram.com/vehbiaksit
  • https://www.youtube.com/channel/UC5S_skAvSgjSjx7-XW1KjAw
VEHBİ AKŞİT

Vehbi Akşit Çekmeköy Müftüsü

Kategoriler
Site Haritası
ŞİFÂ-İ ŞERİF DERSLERİ




Saat
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.477332.6074
Euro34.596434.7351
Aile Hayatı

Fransızca Site

İngilizce Öğreniyorum
Kaleiçi Camii sanal tur
Adım Adım Hac
İbrahim Halveti
ibrahim halveti
Vav ve Elif

Meslek Hatıraları

 EŞİNİN AĞZINA BİR KARPUZ DİLİMİ VERMEK SADAKA MIDIR?

Bir düğün sohbetinde, aile geçimi ile ilgili olarak, Peygamber Efendimiz’in bir hadisine yer vermiştim. Hadiste Allah Rasülü şöyle buyuruyor:

294- وعن سعد بن أبي وقَّاص رضي اللَّه عنه في حدِيثِهِ الطَّويلِ الذِي قَدَّمْناهُ في أَوَّل الْكِتَابِ في بَابِ النِّيَّةِ أَنَّ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال له : « وَإِنَّكَ لَنْ تُنْفِقَ نَفَقَةً تَبْتَغِي بِهَا وَجهَ اللَّه إلاَّ أُجِرْتَ بها حَتَّى ما تَجْعلُ في في امرأَتِكَ » متفقٌ عليه .

294. Sa`d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh’ın rivayet ettiği, bu kitabın baş tarafındaki ihlâs ve niyet konusunda geçen uzun hadiste Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Sa`d’e hitâben şöyle buyurmuştu:

“Allah rızasını düşünerek yaptığın harcamalara, hatta yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmalara varıncaya kadar hepsinin mükâfatını alacaksın.”

Buhârî, Îmân, 41, Cenâiz 36, Vesâyâ 2, Nefekât 1, Merdâ 16, Daavât 43, Ferâiz 6; Müslim, Vasıyyet 5. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ferâiz 3; Tirmizî, Vesâyâ 1; Nesâî, Vesâyâ 3; İbni Mâce, Vesâyâ 5

 

Erkam Yayınları, Riyazüssalihin c.2,s.357 vd.

Bu hadisi şerif çerçevesinde, konuyu izah ederken, özellikle, hatta eşinin ağzına verdiği lokma bile ifadesinin, eşler arasındaki muhabbet, sevgi ve birlikteliği de sağladığını anlatmıştım.

Ertesi gün, çok sevdiğim bir din görevlisi hocamız, Müftülükteki odama gelerek, beni ziyaret etti:

Sohbet ederken, düğün sohbetinde anlattığım hadisi şerif ile ilgili olarak, bana şunları anlattı:

-Hocam ben 40 yıllık din görevlisiyim. 40 yıllık da evliyim. Şimdiye kadar bu hadisi duymamıştım. Sohbetten sonra eve gittim. Eşim, balkonda oturalım dedi. Yaz mevsimi olması sebebiyle, muhabbet ederken, kestiği karpuzu tabaklara dilimler halinde koymuş, bana da buyur bey diye verdi. Ben de karpuz tabağını elime aldım. Çatalı karpuz dilimine batırdım. Tam ağzıma alacakken, Hocam inanın, sizin anlattığınız hadis-i şerif aklıma geldi. Siz gözümün önüne geldiniz. Bir an durdum. Ağzıma götüreceğim bir dilim karpuzu çatalımla eşimin ağzına uzattım. Buyur dedim. Eşim o karpuz diliminden ısırdı. Sonra  bana hayırdır, 40 yıllık evliyiz, şimdiye kadar böyle bir şey yapmamıştın. Ne oldu, sana deyince, Hocam ben de eşime peygamberimizin hadisini anlattım. Eşim gözyaşlarını tutamadı. “ O ne büyük insan, bundan 1400 küsür sene önce, bir hadisin uygulamasını gördüm” dedi. Ve çok mutlu oldu. Ben de bu hatıramı sizinle paylaşmak istedim, dedi.

Evet, demek ki peygamberimizin hadislerini okumak yetmiyor, onu hayatımızda da uygulamak gerekiyor. Uygulayanlara ne mutlu!

 Hadisi açıklaması için tıklayınız

 


Ramazan'da Müslüman Olmak

 

 

Bugün Kütahya İl Müftülüğünde çok güzel bir olaya şahit oldum. Hep duyardım, okurdum, izlerdim. Ama bugün bizzat şahit oldum. Hem de resmi şahit..

Nikolay isminde Moldavalı bir Katolik, bundan iki yıl önce Kütahya'ya gezi için gelmiş. Kütahya'yı çok beğenmiş.

Memleketi Moldava'da bir cami inşaatında çalışırken, caminin imamı ona müslüman olmasını teklif etmiş. Düşüneceğini, araştırması gerektiğini ifade etmiş.

Bugün İl Müftümüz Hüseyin ŞİMŞEK Bey, bir ihtida merasimi yapacağız deyince çok heyecanlandık. Mübarek bir günde, böyle güzel bir olaya tanıklık edecektik.

Biraz Türkçesi ile yarım yamalak bir şeyler anlatıyordu. Müslüman olmak istediğini ifade etti. Ben de kendisine merasim yapılacağını, basının bu olayı fotoğraflayacaklarını söyledim. Kendisine kelime-i şehadet getirmek için biraz çalıştırdım.

İnanın, bir başka dine mensup birisinin Müslüman olduğunu duyuyoruz, izliyoruz ya. Şimdi bu noktada alt yapıyı hazırlayan biri olarak kelime-i şehadeti getirmeye, benim söylediklerimi tekrar etmeye başladığı zaman ben de çok heyecanlandım. Meğer, bizim gayri ihtiyari söylediğimiz söz, birisini müslüman yaparken, islamın ilk şartı olan kelime-i şehadeti söyletmek ne güzel bir duyguymuş bugün farkettim.

"Sizin elinizle birinin müslüman olması, yüzlerce kızıl deveye sahip olmanızdan daha faziletlidir" buyuran peygamberimizin o müthiş sözünü hatırladım.

Nikolay'a sordum. Müslüman olunca isim olarak ne düşünüyorsunuz? diye..

"Mustafa" dedi. İhtida belgesini hazırlarken yeni ismi bölümüne "Mustafa" yazdık".

Basın geldi. Güzel bir törenle Nikolay oldu Mustafa. Yeni bir hayata merhaba dedi. Önce kendi müslüman oldu. İnşallah yakında eşi, çocukları da müslüman olur.

Değerli dostum, Salih Aytemur'un ihtida merasiminden sonra, Rusça hazırlanmış Namaz isimli kitabı müftülüğümüze gelerek Mustafa'ya hediye etmesi de takdire şayan bir hareketti. Kendisine bu hassasiyetine çok teşekkür ediyorum.

Selam ve dua ile....

 


Çorapsız Namaz Kılmak

 

 

Bursa'nın Mudanya ilçesine bağlı Balabancık Köyü benim ilk defa memuriyet başladığım ye olduğu için hayatımın, tecrübemin ilk başladığı yerdir.

 

İlahiyat Fakültesi 3. sınıfa devam ederken, aynı zamanda bu köyde de İmam-Hatiplik görevini ifa ediyordum. Fakültedeki derslerde zaman zaman hocalarımız İmam-Hatip olarak görev yapan arkadaşlardan bazı istekleri oluyordu. Toplum tarafından yanlış bilinen veya hep öyle yapıldığı için, aksi yapıldığında cemaatin tepkisinin ne olacağı merak ediliyordu. İşte bunlardan birisi de namazı kıldırırken çorapsız olarak kıldırın denemesi idi.

İmam-Hatip Lisesinde öğrenciyken Meslek Dersleri Öğretmenlerinden Mehmet ÖZTÜRK Hocamız bize bir camiye din görevlisi olarak atandığımız zaman neler yapacağımız konusunda nasihatlerde bulunmuştu. Bu nasihatlerden biri, camide giymek üzere temiz  iç çamaşırları, gömlek, pantolon ve çoraplarınız hazır olsun derdi. Çünkü köyde gezerken üzerinize pislik bulaşabilir, namaza mani bir durum olabilir diyordu.

Ben de camide imama ait bir oda olmadığı için, bu tavsiyenin sadece çorap bulundurma bölümünü yerine getirebiliyordum.

Bir yaz günü caminin bahçesinde öğle namazına hazırlık yapmak için abdest aldım. Hava güneşli idi. Abdest aldıktan sonra abdest azalarının kuruması için güneşte bekledim. Namaz vakti gelince ezanı okudum. Öğle namazının sünnetini kıldıktan sonra sarık ve cübbemi giydim. Mihraba doğru yönelirken çoraplarımın giymediğimi fark ettim. Geriye dönmeden çorapsız olarak namazımı kıldırayım dedim. Hem böylece İlahiyat fakültesindeki hocamın isteğini de yerine getirmiş olacaktım.

Öğle namazını kıldıktan sonra, caminin bahçesinde cemaatimizle 5-10 dakika oturur ondan sonra evlere dağılırdık. İşte bu esnada benim beklediğim soru geldi. Cemaatten biri bana dedi ki:

  - Hocam, size bir soru sormak istiyorum.

  - Ben de buyur, sor dedim.

  - Bizim köye Hasan hoca geldi, böyle bir şey görmedik. Hüseyin Hoca geldi, böyle bir şey görmedik. Selim hoca geldi, böyle bir şey görmedik. Ben de:

  - Hayırdır, ne görmediniz? dedim.

  - Ya hocam, bugün sen bizim önümüze geçtin, namaz kıldırdın. Daha önce çoraplı kıldırıyordun. Bugün ise çorapsız kıldırdın. Yani şimdi bizim namazımız oldu mu? Ben onu sormak istiyorum. dedi. Ben de:

  - Tamam sen bana bir soru sordun. Ben de sana şimdi bazı sorular soracağım. Bu sorular neticesinde sen namazımızın olup olmadığına karar vereceksin, dedim.

  - Sen namazın farzlarını biliyor musun?

  - Evet, namazın farzları 12 dir. 6'sı içinde, 6' sı dışındadır.  deyince ben de peki o zaman bana dışındakileri sayar mısın? dedim.

  - Tabi sayarım hocam, Hadesten taharet, necasetten taharet, setr-i avret...

  - Peki setr-i avret nedir? Onu biliyor musun?

  - Setr-i avret, kadınların el, yüz ve ayaklar dışındaki bütün azalarının kapalı olması, erkekler için de göbek ile dizlerinin arasının kapalı olmasıdır, dedi.

  - Peki benim göbek ile dizlerim arası kapalı mıydı? dedim.

  - Kapalıydı, dedi.

  - Peki namazım oldu mu? dedim.

  - Oldu, dedi.

  - Peki cemaatle kıldığımız namaz oldu mu? dedim.

  - Oldu, dedi.

  - Sorduğun sorunun cevabını aldın mı? dedim.

  - Aldım, dedi.

Ondan sonra namazın diğer farzları hakkında ben ayrıntılı bilgi verdim. Sonundu şu sonuca vardık:

Bizlerin yıllar boyu bir gelenek olarak sürdürdüğümüz bazı kuralların aslında kendiliğinden oluştuğunu, imamın namaz kıldırırken bütün azaları ile elbisesi ile cemaatten üstün olması gerektiğini, bundan hareketle çoraplı olarak namaz kılındığını, Kabe'de namaz kıldıran imamların da çorapsız olarak namaz kıldırdıklarını ifade ettim.

Dolayısıyla çorapsız olarak da namaz kılmanın caiz olduğu konusunda yerinde bir eğitimle cemaatimizi aydınlatmış oldum.

Daha sonra bu tecrübemi İlahiyat Fakültesindeki derste hocama ve öğrencilere anlatmış oldum.

Bu hatıramı da, bu konuda sorusu olanlara cevap olmak üzere bu bölüme alıyorum.


Ramazan ayında mevlitte şeker dağıtımı

Ramazan ayında Balabancık köyünde mevlitte şeker dağıtımı

 
Bu hatıramı yakında buraya yazacağım

Gerçek Müslümanlık Burada
 
Gerçek Müslümanlık Türkiye'de (Libya'da çalışan bir işçinin cuma günleri biz farzdan sonra 10 rekat öğle namazını kılıyoruz. Libyalılar kılmıyor demesi.)
 

Gerçek Müslümanlık Türkiye'de

 
Gerçek Müslümanlık Türkiye'de (Libya'da çalışan bir işçinin cuma günleri biz farzdan sonra 10 rekat öğle namazını kılıyoruz. Libyalılar kılmıyor demesi.)
 
Yakında

 Tuvalete lamba takılması

Balabancık köyünde İmam-Hatip olarak görev yaptığımda oturduğum evin içinde tuvalet yoktu. Hemen evin yanına tuvalet yapmışlardı. Gündüzleyin ışık sorunu yoktu. Ancak geceleyin mutlak ışık gerekiyordu.

 
Ben de bir uzatma kablosu ile ucuna ambul bağlayarak fişini eve taktım. Tuvalete girerken de ışığı açacak bir mandal koydum. Yani normalde, tuvalete giderken fiş takılı olduğu için tuvaletin yanındaki mandalı açıyor ve ışık yandığı için aydınlık oluyordu.
 
Beni ziyarete gelen köyün gençlerinden biri, bir süre sonra tuvalete gidecem eve dedi. Hemen karşı komşumuzdu. Ben de burada var, dışarıya çık. Mandalı yak, tuvaletini yap, gel dedim.
 
Tuvalette normal olarak bulunan bu ampülün ışık vermesini hayretle karşılayan genç, hocam bundan bize de yapar mısın dedi.
 
Ben de niye lazım dedim. Bizim tuvalette lamba yok  dedi. Ben de nasıl olmaz, Sizin evin içinde değil mi? diye sordum.
 
Ama hayret, doğruydu. Karanlıkta tuvalete gidiyorlardı. Görmemişlerdi böyle bir şeyi.
 
Ölçüyü alıp, onlara da bir lamba yaptım. Bana çok dua ettiler.
Tangala

1994 yılında Ramazan ayında Diyanet İşleri Başkanlığı'nca Dağıstan'a Ramazan Görevlisi olarak görevli gittik. 10 kişilik bir kafile, Bolu Eğitim Merkezi Müdürü Ergün Yücel (Şimdi Başkanlık Atama 2 Şube Müdürü) başkanlığında Ankara Esenboğa'da buluştu. Soçi üzerinden Moskova'ya oradan da Dağistan'a ulaştı.

 
Gerekli görüşmelerden sonra, kalacağımız yere gitmek üzere Kaşilayev ailesinin evinde dinlenmeye çekildik. Aradaki ayrıntıları başka bir hatıramda anlatacağım.
 
Tabi malum, Türkiye'den uzak bir yere geldik. Telefon edip, sağ salim geldiğimizi bildirmek istiyoruz. Durumu bizimle ilgilenen Müftü Yardımcısına ilettim. Tamam dedi. Bir yerlerle görüştü. Görüşeceğimiz telefon numarasını yazdırdık. Yazdırdık diyorum. Demekki otomatik görüşme yapılamıyor.
 
Gerekli görüşmeler tamamlandı. Müftü yardımcısı bana Tangala 11.00'de telefonla arayacaklar dedi. Bu söylendiğinde saat 09.00 civarında idi. Bu arada bir mevlit merasimine katılık. Daha sonra eve geldik. Saat 10.30 olmuştu. Ben de yarım saat kaldı görüşmeye diye düşünürken saat 11.00 oldu ancak bir telefon gelmedi. Saat 11.30 olunca ben dayanamadım. Tangala 11.00 de telefon gelecekti ne oldu gelmedi dedim. Ben öyle deyince, Tangala 11.00 de dedi.
 
Ben de akşam 11.00 de imiş diye düşündüm. O gece televizyon seyrettik. Çay içtik. Saatler 11.00 e geldi. Ancak yine telefon gelmedi. Yine sordum. Tangala dedik ya dedi. O zaman anladım ki, Tangala ertesi gün anlamına geliyormuş.
 
Bizim için de tatlı bir hatıra olarak kaldı.
 
TANGALA....
Et-Tekrarü Ahsen velevkâne yüzseksen
 
İlahiyat Fakültesi 3. sınıfta dersler başlamıştı. Ramazan ayında hem imamlık hem de fakülteye devam zor oluyordu.

Gündüz mukabele akşam teravih namazı önce vaaz, bazen mevlit ve teravih namazı kıldırmak yorucu oluyordu.

Balabancık köyünde biraz Kur'an bilen, ilkokul mezunu bir abimiz vardı. Balabancık köyünde evlenmiş ve burada kalmıştı. Sesi çok güzeldi. Müezzinlik yapıyordu. Bazen namaz kıldırıyordu.

Bir akşam teravih namazı için camiye geldim. O abimiz de camideydi. Ben de yorulmuştum. Hem ona bir imkan tanıyayım diye, "Bu akşam vaazı yap, namazı da kıldır" dedim.

O abimiz de vaaz etmeye başladı. Vaaza başlarken "Muhterem Cemaat! Her zaman konuşuyoruz, Her zaman anlatıyoruz dedi. (Aslında ilk defa konuşuyordu) Ama Peygamberimiz ne demiş: "Et-tekrarü ahsen velev kâne yükseksen" dedi. Onun için tekrarda fayda vardır dedi.

Üzerime kaynar sular döküldü ama o an bir şey söyleyemezdim. Çünkü ben ona bu imkanı vermiştim.

Vaaz bitti, namaz kılındı. Köyün kahvesinde çay içtik. Gençlerle sohbet ettik. Herkesler gitmişti. O abimiz ile birlikte kaldık. Bir çay daha söyledim.

Kendisine teşekkür ettim. Bu akşam beni dinlendirdin. Güzel bir sohbet oldu. Ağzına sağlık, dedim.
Ancak merakımı bağışla dedim. Sohbetin başında okuduğunuz hadisi tam anlayamadım. Kaynağını biliyor musun? diye sordum. Bilmiyorum dedi.

Hadis olarak zikrettiğin sözün "Et-Tekrarü Ahsen tamam hadi velevkâne si de tamam, yüzseksen ne oluyor dedim. Hiç peygamber böyle bir söz söyler mi? diye sordum. Önce bir afalladı.

Valla, yanlış yaptık. Haklısın dedi. İnsan bazen ağzından kaçırıveriyor. Ben de "Hadis olarak bilmediğimiz şeyleri hadis diye söylemeyelim." Hiç gerek yokken yapmayalım diye uyardım.
VE LEM YEKÜN LEHÜ KÜFÜVEN AHAD

Kütahya Müftülüğü'nde Kur'an Kursları Müdürü iken, bir vatandaş bir cami imamını şikayet etmek için gelir. O sırada İl Müftümüz yerinde yoktur ve sekreterlikten bana yönlendirirler.

Ben de gelen misafiri ayakta karşıladım. Bana dedi ki: 
- Hocam yanınızda Kur'an-ı Kerim var mı? Ben de:
- Elbette var, dedim.

Kur'an-ı Kerim'i açtı ve ihlas suresini gösterdi. 
- Hocam dedi, bizim cami hocası Kulfü'yü yanlış okuyor dedi. Ben de nasıl okuyor dedim.
- Hoca bakın dedi burada Ve lem yekün lehü küfüven ahad yazıyor. Bizim hoca, burayı Ve lem yeküllehü küfüven ahad şeklinde okuyor dedi. 

Ben de: 
- Sen tecvid diye bir şey var duydun mu? diye sordum.  O da:
- Hayır, dedi.
- Bak dedim, Hocanız doğru okuyor. Burada bir tecvid kuralı var. Bir daha başka bir yerde hoca yanlış okuyor diyerek hata yapma dedim. 
Gelen adam, bu sefer teşekkür ederek ayrıldı. 

Yorumlar - Yorum Yaz
30 Cüz ve Mesajlar
Ses Gazetesi Yazılarım
Hadislerle İslam
Günlük Program
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam234
Toplam Ziyaret3615331

Uymazsan Trafige

Dini Bilgiler
Google Translate
Her Güne Bir Ayet ve Hadis

Siyer Araştırmaları Merkezi



İslam Ansiklopedisi
Hava Durumu
Diyanet Namaz Sitesi
Diyanet PDF
Kuran Elif Bası